FREDERICO GARCIA LORCA 1898- 1936 , Biyografisi
İspanyol şair ve oyun yazarı. Ölüm üzerine şiirleri ve
Bodas de sangre (1933; Kanlı Düğün, 1966), Yerma (Yerma,
1962) ve La casa de Bernarda Alba (1939; Bernarda Albanın
Evi, 1965) oyun üçlemesi ile tanınır. İspanya İç
Savaşı'nın başlamasından kısa bir süre sonra,
Milliyetçiler tarafından kurşuna dizilmiştir. Babası
çiftçi, annesi öğretmendi. İlk piyano derslerini oğlunun
müzik yeteneğini fark eden annesinden aldı. Ailesi
Granada'ya taşınınca orada bir Cizvit okuluna girdi. Sonra
da babasının isteği üzerine Granada Üniversitesi'nde hukuk
okudu. Ama çok geçmeden edebiyat, resim ve müzik ile
uğraşmak üzere hukuku bıraktı. Usta bir besteci ve yetkin
bir yorumcu olan Lorca, arkadaşları arasında "müzikçi"
olarak tanınıyordu. 1918'de Kastilya gezisinden
esinlenerek yazdığı Imperesiones y paisajes'i (İzlenimler
ve Manzaralar) yayımlaması herkesi şaşırttı. Bu düzyazı
yapıt Lorca'nın yakında "yazar" olarak da tanınabileceğini
gösteriyordu. 1919'da Madrid Üniversitesi'nde sanatta
yeniliklere açık gençlerin bir araya geldiği Residencia de
Estudiantes adlı öğrenci yurduna yerleşti. Başkentin
kültür merkezi durumundaki bu büyük üniversitede ressam
Salvador Dali, sinema yönetmeni Luis Bunuel ve şair Rafael
Alberti gibi kendi kuşağından sanatçılarla arkadaşlık
kurdu. Şair Juan Ramon Jimenez gibi kendinden daha yaşlı
ünlülerle de gene orada tanıştı. Residencia'daki ilk iki
yılı içinde Lorca'nın şiirleri İspanya'daki bütün edebiyat
çevrelerine yayıldı. Oysa yapıtlarından hemen hiçbiri
yayımlamamıştır. "Şiir okunmak içindir; kitaba girdi mi
ölür" , diyordu. Bu, yüzden şiirlerini ve oyunlarını
Residencia'da ve Madrid'in başka yerlerinde ortaçağ
trubadurları gibi kendisi okuyordu. Lorca'nın yazarlık
yaşamı boyunca yapıtlarının çoğu yayımlanmadan çok önce
kulaktan kulağa yayıldı. Bir yandan deneysel şiirler yazan
Lorca, bir yandan da El maleficio de la mariposa
(Kelebeğin Nazarı Değdi) adlı ilk oyunu üzerine
çalışıyordu. Şiirleri sonradan Libro de poemas (1921;
Şiirler Kitabı), Primeras canciones (1936; İlk Şarkılar)
ve Canciones (1927; Şarkılar) adlarıyla yayımlandı.
1920'de Madrid'deki Eslava Tiyatrosu'nda sahneye konan
oyunu ise ilk geceden sonra gösterimden kaldırıldı. Lorca
dehasının en yatkın olduğu alanı, 1922'de Granada'daki
Fiesta de Cante Jondo halk müziği şenliğinde, ünlü besteci
Manuel de Falla ile birlikte giriştiği ortak çalışmalarda
buldu. Müzik ve şiir alanındaki eğilimleriyle ruhsal
dürtülerini halk ve Çingene müziği geleneklerinde ortaya
koyabiliyordu. 1922'de yazdığı Poema del cante jondo
(1931; Cante Jondo Şiiri) ve 1924-27 arasında yazdığı
Romancero gitano (1928; Çingene Türküleri, 1969) adlı
yapıtları bu çözülüşü dile getiriyordu. Çingene
Türküleri'nde yer alan 18 şiirde, geleneksel bir edebi
biçim olan İspanyol baladının eski büyüsünü çarpıcı yeni
imgelerle birleştirdi. Lorca bu arada bir yandan da oyun
yazıyordu. Bu alandaki ilk başarısını 1927'de Barselona'da
Salvador Dali'nin dekorlarıyla sahnelenen Mariana
Pineda'nın şiirsel ve romantik manzum oyunuyla elde etti.
Desenleri de ilk kez aynı yıl, aynı kentte sergilendi.
1928'de Çingene Türküleri'nin yayımlanması Lorca'ya
uluslar arası bir ün kazandırdıysa da mutluluk getirmedi.
Kendi deyişiyle "Çingene severliği"nin efsaneleşmesinden
duyduğu rahatsızlık ve "yaşamımın en acılı dönemlerinden
biri" olarak nitelendirdiği duygusal bir bunalımın verdiği
acıyla 1929-30 yıllarında ABD ve Küba'da biraz huzur ve
yeni bir esin kaynağı aramaya çıktı. Ölümünden sonra
1940'ta yayımlanan Poeta en Nueva York (Ozan New York'ta)
şiiri de bu geziden doğdu. Şiirinde makineleşmiş bir
uygarlıkta, yaşamın içinde ölümü görmenin dehşetini,
çarpıcı bir biçimde bir araya getirilmiş katı, ürpertici
imgelerle aktardı. 1931'de Lorca İspanya'ya geri dönmüş ve
sonradan Divan del Tamarit (1936; Tamarit Divanı) adıyla
basılacak olan şiirlerinin yanında yeni oyunlar yazmaya
başlamıştı. Çocukluğundan beri kuklalara duyduğu tutku
dolu hayranlığı dile getirebilmek için Los titeres de
cachiporra (Kuklalar Tiyatrosu) ve Retabillo de Don
Cristobal (Don Cristobal'ın Kukla Oyunu) adlı iki kukla
oyunu yazdı. Ama bunlardan bile Lorca'nın hüznünden izler
vardı. İspanya'da Cumhuriyet kurulduktan sonra Lorca
kendini tümüyle tiyatroya verebildi. Bu dönemde La Barraca
adlı bir öğrenci topluluğu Milli Eğitim Bakanlığı'nın
parasal desteğiyle 1932'den 1935'e değin klasik tiyatro
başyapıtlarını, eğitimsiz işçi ve köylülere tanıttı.
Topluluğun kurucusu, yönlendiricisi, yöneticisi ve
müzikçisi olan Lorca, Lope de Vega, Calderon de la Barca
ve Cervantes'den oyunlar sahneye koyarak tiyatroda büyük
deneyim kazandı. Lorca'nın halk oyunları üçlemesinin ilk
oyunu olarak 1933'te sahnelenen Kanlı Düğün bu
çalışmaların sonucunda ortaya çıktı. Oyunun teması bir
gazete haberinden alınmıştı: Düğün günü gelin, gizlice
sevdiği adamla birlikte kaçıyor, sonunda iki erkek
birbirini öldürüyordu. Lorca'nın oyununda kişiler kaderin
kurbanıdır; başka türlü davranmak ellerinden gelmez. İlkel
tutkular ile uygarlığın amansız namus anlayışı arasındaki
çatışmanın tuzağına düşmüşlerdir ve çatışma ölümle
sonuçlanacaktır. 1934'te Lorca boğa güreşçisi bir
arkadaşının yaralanıp ölmesi üzerine Llanto por Ignacio
Sanchez Mejias şiirini yazdı. Lorca'nın en iyi şiiri,
modern İspanyol edebiyatının en yetkin ağıtı ve hatta
bütün edebiyatlardaki en başarılı ağıtlardan biri olan bu
şiir, sürekli yinelenerek yankılanan, akıldan kolay kolay
çıkmayacak, hüzün dolu "A las cinco de la tarde"
(Akşamüstü saat beşte) nakaratı ile sürer. Aynı yıl
Lorca'nın halk oyunları üçlemesinin ikincisi ve Kanlı
Düğün ile birlikte, 20. yüzyılın az sayıdaki başarılı
şiirsel trajedilerinden biri olan Yerma sahnelendi.
Yerma'da çocuğu olmadığı için çaresizlik içinde kısır
kocasını öldüren bir kadının çektiklerini konu alan Lorca,
Haziran 1936'da bir akşam, arkadaşlarının evinde üçlemenin
son oyunu Bernarda Alba'nın Evi'ni okudu. Hemen bütünü
düzyazı biçiminde olan bu oyunda despot anneleri
tarafından zorlu bir yas evinde tutulan, kin ve şehvet
duygularıyla yanıp tutuşan dört kız kardeş anlatılıyordu.
İç Savaş başlayınca Lorca Temmuz da Madrid'den ayrılarak
Granada'ya gitti. Ama yapıtlarından hiç eksik olmayan
şiddet ve acı ölüm onun da kaderinde vardı. Granada'da bir
gece, Milliyetçiler tarafından yargılanmadan kurşuna
dizildi.
|
|