19. Yüzyıl romantizm çağıydı. Romantizmin başarılı olduğu
edebiyat türü ise tiyatro değil, şiirdi. Bununla birlikte,
Almanya'da daha 18. yüzyılın sonlarından başlayarak
oldukça iddialı bir romantik tiyatro ortaya çıktı. Yeni
tarzın en başarılı değilse bile en sevilen örneklerini
Friedrich Schiller verdi. Goethe de başlangıçta bu akım
içinde yer almış ve ilk oyunu Götz von Berlichingen (1773;
Demir Elli Şövalye von Berlichingen, 1933) ile coşkunluk
akımının, yeni ruh halini yansıtan en güçlü belgelerden
birini ortaya koymuştu. Kleist'in Prinz Fiedrich von
Homburg'u da Alman romantik tiyatrosunun tipik
ürünlerinden biriydi. Romantizm, tiyatroda güncel
konuların, orta sınıf yaşamına özgü konuların yerini
tarihin almasına yol açtı. Fransa'da Hugo'nun Hermani'si
ve Alfred de Musset'nin bazı oyunları, bu tarihsel
duyarlığı yansıtıyordu. Almanya'da yüzyılın ikinci
yarısında Wagner'in bütün sanatları birleştirmeyi
amaçlayan müzik dramları da tarihselciliğin atavizme doğru
gerileme eğilimini temsil eder. Gerek Hugo'nun, gerekse
Wagner'in yapıtlarında, sahnelemeyi son derece güçleştiren
bir "insanüstü hacimler yaratma" tutkusu görülür.
19. yüzyılda tiyatroda daha hafif tarzlar da ortaya çıktı.
Bürlesk, burletta (şarkılı fars) ve vodvil bu dönemin en
yaygın türleriydi. Eugene Scribe karakter gelişiminden çok
entrikaya uyarak yazdığı için "iyi kurulu oyun" olarak
adlandırılan 400'e yakın yapıtıyla Paris sahnelerinde
geniş bir seyirci kalabalığı toplayabildi. Eugene-Marin
Labiche aynı yöntemi fars türüne uyguladı, Scribe'in bir
başka öğrencisi Victorien Sardou da oyunlarının
yüzeyselliğine karşın ünlü oyuncu Sarah Bernhardt'ın
oyunculuğundan yararlanabildi.
19. yüzyılda tiyatro sanatını sürdürenler yazarlardan çok,
oyuncu-yönetmenlerdi. Bernhardt'ın yanı sıra, Charles Kean
ve "sir" unvanını alan ilk oyuncu olan Henry Irving gibi
oyuncular, yalnızca sıradan oyunlara değil, Shakespeare ve
Racine'in yapıtlarına kendi damgalarını basarak bir yorum
olduğunu kanıtladılar.
19. yüzyıl sonunda tiyatroda yeniden daha "ciddi"
eğilimler ortaya çıktı. Norveç'te Ibsen'in, İsveç'te
Strindberg'in, Rusya'da Çehov'un oyunlarıyla tiyatro edebi
değerini yeniden kazandı. Her üç yazar da edebiyata
gerçeklik akımının içinde başlayıp daha sonra simgecilik,
izlenimcilik ve dışavurumculuk gibi modernist akımların
ilk örnekleri sayılan yapıtlar verdiler. Gene aynı dönemde
Almanya'da Gerhart Hauptmann ile Rusya'da Maksim Gorki,
kapitalizmin insan yaşamında yol açtığı yıkımı gösteren
oyunlarıyla tiyatroda doğalcılığın başlıca temsilcisi
oldular.
Varoluşun karanlık yüzüne işaret eden bu tür oyunlar
kolayca seyirci çekmediği için, 19. yüzyılda Fransa,
Almanya ve İngiltere'de, gişe hasılatını gözetmeyen bir
"bağımsız tiyatro" hareketi doğdu. 1887'de Fransa'da Andre
Antoine'ın kurduğu Theatre-Libret (Özgür Tiyatro),
Almanya'da Otto Brahm'ın Frei Bühne'si (Özgür Sahne) ve
İngiltere'de Jacob Grein'ın Independent Theatre Club'ı
(Bağımsız Tiyatro Kulübü) başta Ibsen olmak üzere,
Hauptmann, Strindberg, Lev Tolstoy ve George Bernard Shaw
gibi eleştirel ve karamsar yazarların oyunlarını
sahnelemeyi üstlendi.
Tiyatroda doğalcılığın bir başka önemli ürünü de Rusya'da
1898'di kurulan Moskova Sanat Tiyatrosu'ydu. Çehov'un
oyunlarını sahnelemesiyle ünlenen bu tiyatronun kurucusu
Konstantin Stanislavski, son derece ayrıntılı ve planlı
bir hazırlığa ve uzun prova süresine dayalı yönetim
anlayışıyla tiyatroda "gerçeklik yanılsamasını"
kusursuzlaştırdı.